20 Haziran 2023

 Emlakçılık çok dinamik bir meslek.


Gün geçmiyor ki yeni bir ülke, proje, avantajlı bir bölge olsun.

Daha önceleri yatırım için yoğun bir Karadağ ("Montenegro") koşturmacası vardı. Aslında halen de var.

Fiyatlar aldı başını gitti. 1+1 büyüklükteki evler 16.000 Avro'dan, 100.000 Avro'lara fırladı.

Özellikle Avrupa Birliğine girme konusundan dolayı hızlı bir yapılaşma oldu ve ardından da firma kurmalar çoğaldı...

Şimdilerde biraz azalma olmuş durumda.

Bir süre sonra Dubai yatırımları başladı. Özellikle faizsiz bankacılık altyapısı ve düşük amortisman süresi ile öne çıktı Dubai.

Şimdilerde de KKTC yatırımları hızlandı.
Özellikle kıyı bölgelerinde olan projeler revaçta.

Ruslar, İsrailliler ve Türkiye'den gelen yatırımcılar farklı bölgelere yatırım yapıyorlar.

Özellikle İsrail kökenli yatırımcılar daha çok Gazi Mağusa taraflarınada yoğunlaşmaya başlamış.

Rus kökenli yatırımcılar ise daha soğuk denizi olan Girne bölgesini tercih ediyormuş.

Türkiye'den gelen yatırımcılar ise; Hemen hemen her bölgede yatırım yapmaya başladı.

Özellikle düşük amortisman ayı 100-120 ay kişilere cazip geliyor. Sterlin ile kira almak ta başka bir avantaj.

Tabi bitmiş projeler ve doğrudan alınan tapu daha da güvenli hale getiriyor KKTC Projelerini.

Bu konuda sizlere yardımcı olabilecek olan www.YuvamKibrista.com ön plana çıkacak olan sitelerde. Ara sıra kontrol etmeyi unutayın.

25 Ekim 2020

Hızlı Hayat, Hayat Hızlı

 Hayat ne kadar hızlı geçiyor değil mi?

Bu cümleyi -yaşlanıyoruz- anlamında kurmadım.

  • İnsanların gittikçe robotlaşması, robotların gittikçe insanlaşması,
  • Algoritmaların hayatımızı ellerine almaları ve istediğimiz/istemediğimiz reklamları izletip para kazanmaları,
  • Reklama izlemeden, parasını ödeyip aldığımız altyapıların (Netflix, Amazon Prime vs gibi) hayatımızı hızlandırmaları,
  • Damak tadından çok, hızlı yemeklere yönelen Z Kuşağının bangır bangır gelmesi,
  • Ayrıştıran, ötekileştiren politikacıların, sadece kendilerini düşünerek, sonrasında ne ile karşılaşacaklarını bilememesi.
  • Ve daha ne koyarsanız o.

İnternet çıkışı hiç şüphesiz hayatımızı hızlandırdı.
Bilgiye ulaşım kolaylaştıkça araştırma yapma hızımız da hızlandı.
Bilginin ne kadar doğru/yanlış olduğunu bile teyit edemiyoruz/etmiyoruz.
Eskiden kütüphanelere gidip, çıkan yayınları okuyup, kendi düşüncelerimizle harmanlayıp yazılan araştırmalar/tezler/yayınlarımız vardı. Artık onlar da azaldılar.
Eskiye özlem derdinde değilim. Veya "eskiden ekmek karne ile alınırdı" siyasetinde de. Nedense eski ile korkutup, gelecek çalmak sıradan oldu.

Bunların kökeninde insanoğlunun teknolojiyi çok hızlı kazanması ve iletişim kanalları var.
'95'te internet* ve '97'de hayatımıza giren GSM teknolojisi ile 2004 te (Gprs 2 Edge) hızlanan altyapı ve internet aslında bizleri olandan bilmem kaç bin kat hızlı ilerlememizi sağladı...

Daha öncesi tek kanallı sonrasında çok kanallı TV dönemlerinde popüler bir diziyi bir hafta bekleyip, ne olacağı konusunda akıl yürütmek veya tarih öğrenmek moda iken. Şimdi Netflix'te sıkılana kadar bir diziyi izleyip bitirebiliyoruz.
Arada kalan zaman da bize sıkılmak için kalıyor.

Çocukluğumda; "Nerde o eski bayramlar diye başlayan, direkler arası" eskiyi anlatan abiler/ablalar vardı.
Şimdi ise o zamanları anlatan abi/ablaların tek tek ölüm haberlerini alıp, "ahh ah" diyen bir grupla beraberiz.
Dün Taner Özdeş'in bir eğitimini alırken, Taner "Kolombo vardı, olayları çözmek için çok akılcı sorular sorardı." cümlesi ile bir daha kendime geldim.
Kolombo'yu hatırlayan var mı? Sorusu ile, hatırlayan sadece Taner Özdeş ve ben vardık.
47 yaş durumu ile yeni jenerasyonun yaptıklarını görmek, yeni araç gereç, iletişim ve teknoloji ile hızlanan durumları görmek bir başka.
Discovery Channel'de uçaklar ile ilgili bir belgeselde, 1900 lü yılların başında başlayan havacılık endüstrisi ile teknolojinin gelişmesini kıyaslarken üretilen bilgi ve belgenin, Dünya tarihinden bu yana 1900'lü yılların başına kadar üretilen bilgi ve belgenin 100.000 katı olduğu konusunda bir kıyaslama vardı.
Ve burada hardisklerde yer kaplayan resim vs gibi ler yok. Sadece yazı olarak kıyaslanması söz konusu.
Daha da eskiyi düşünecek olursak, El yazması kitaplar ile matbaanın bulunuşundan sonra eskilerin teknolojiyi kıyaslaması gibi.
Bir kitabın yazılması hata ve benzer olayların olasılıkları ile matbaa da basılan dokümanın hızını kıyas bile etmek anlamsızken, bu gün o kitapta yazılanları anlama kısmını geçiyoruz aslında.

Hayatı dilediğince yaşamak, daha fazla kazanmak, daha iyi yerlerde okumak, daha iyi evlere sahip olmak, daha lüks yaşamak koşturması değerleri de değiştiriyor.

Biraz yavaşlamaya karar verdim.
Hayatı daha güzel yaşamaya.
Sevdiklerimle daha fazla zaman geçirmeye.
Bazen "blog"larımı okuyanlara rastlıyorum. Hoşuma da gitmiyor değil.

Şimdi ise bilgisayarda Spotify da; More Than Feeling  ve  I'll Meet You At Midnght çalımı yazdığım bu yazıda "eskiyi yad etsem mi?" diye sorarken buldum kendimi.
Şimdiki müzik ve müzikçiler "Aynı Nakarat, Hep Aynı Aynı" dedirten cinsten...
İlerleyen teknolojiyi iyi amaçla kullanmak dileği ile...

*İnternet Türkiye'de ODTÜ tarafından sağlanırken 95 li yıllarda ISP ler vardı. 28,8 ve 56 K lık hızlardık bir zamanlar :-)

3 Ekim 2019

Yeniden Dönüş, Yeniden Doğuş ne derseniz deyin.

Dün fark ettim ki, çoktandır blog yazmamışım.
Aslında, bir anlamda gerçekten dünlük tutmak önemli.
Kendine not bırakıyorsun, dijital ayak izini (Digital FingerPrint, İngilizce kelimesi daha uygun bence) kendi isteğinle yazıyorsun.

Dün Teknolojik Grubun düzenlediği Siber Güvenlik Zirvesine katıldım.
Yıldız Teknik Üniversitesi TeknoPark'ta gerçekleştirildi.

Hem yeni eski tanıdığım kişilerle karşılaştım, hem de yeni kişileri tanıdım.
En önemlisi, yeni fikir ve vizyonları fark ettim.

Merak edenler olacak, Emlak ve Siber Güvenlik ne alaka diye.
:-)  Konuların bir tanesi de KVKK (Kişisel Verileri Koruma Kanunu) idi.
Daha geçen ay, bir emlakçıya, 100.000 TL üzerinde ceza kesildi.
Konu, izini olmayan bir genel müdüre, izinsiz SMS göndermek. :-)
Eskiden müşteri bilgisi tutun, kategorize edin vs diye bağırır çağırırlardı.
Şimdi ise, izin almadan gönderemezsin yok öyle diyorlar ;-)

Uzun lafın kısası, aslında her katıldığın ortamdan bir fikirle dönebilirsin. Yeter ki dinlemesini bil.

Bu arada, gençleri de, teknloji ve "networking" e alıştırmak gerek.
Belkide, "Bilginizin Zekatı" veya sadakası bu.
Bir iş arkadaşımın 16 yaşındaki oğlunu da bu zirveye götürdüm. Bir ara dönüp bakınca soluksuz izlediğini gördüm.
Arada, kendi yaşıtı birkaç lise öğrencisi ile konuşuyor, fikirlerinden bahsediyordu.

Hep düstur edindik ya: "Best Working is Networking" eski tanışları gördüğüme ve yeni tanıdıklarım için en önemlisi de yeniden blog yazdığım için çok sevinçliyim NOKTA
03/10/2019

14 Şubat 2017

Bu GSM firmaları nerden para kazanacak... ?

GSM firmaları her geçen gün hayatımızın içine giriyor...
Daha doğrusu, cep telefonları hayatımızın ayrılmaz bir parçası oldu.
Tabi hal böyle iken,

  • anlık mesajlaşma programları: whatsapp, telegram
  • anlık görüntülü görüşme: facetime, Bip, whatsapp, wiber, 
  • e-Posta
vs gibi programlar hep internet tabanlı olmaya başladı. 

Tabi hal böyle iken; -ses- görüşmeleri ve -sms- gönderileri azalmaya başladı.
Çok değil yakında pek çok GSM firması; "kazanamıyoruz diye feryat etmeye başlar"

3 Şubat 2016

Garip Yorumlar/Sorular...

Geçtiğimiz gün anneannemi kaybettikten sonra insan daha farklı düşünmeye başlıyor.
*Üzgünlük bir yere kadar. Sonrasında dünya dönüyor.
*Hayat durmuyor kaldığı yerden devam.
*Çoluk var çocuk var onların geleceğini düşünmek lazım.
*O da seni çok severdi.
*Yaşı varmıydı?
-vardı,
*88 ooooo  yaşlıymış..
-eeeee??? nolcak? ölmedi normal mi?

Yukarıdaki soruları duymaktan sıkıldım.

Tamam insan -çok- sevdiği birini kaybedince üzülüyor, zaman herşeyin ilacı 2-3 gün sonra bazı üzgünlükler hafiflemeye başlıyor da.
Hiç üzülmemek gibi bir telkinde bulunmak, boş vermek, "yaşı da varmııııış normal...."
gibi bir tavır takınmak, karşındaki insana saygısızlık olmuyor mu?

Ateş düştüğü yeri yakarmış.

Bu güne kadar bir kaybı olan arkadaş, dost ve akrabaların yanında olmaya çalıştım.
O kayıp günlerinde insan sağlıklı düşünemediği gibi normal yapması gerekenleri de o ruh hali ile yapamaz. Dostların işi ne?  Dostların yaptıkları çok ta... diğerlerinin ne olmadığını öğrendim.

+ Sadece Facebook'tan  2 satır taziyede bulunmak. (sosyal olacağız ya)
+ İlgisiz ve normalmiş bir gibi bir tavır takınıp karşındakini örselemek.
+ Gereksiz bir ilgi alaka gösteriyormuş gibi yapıp aslında hiç bir şey yapmayacağını -hissettirmek-.
+ Nasıl öldü diye sorup, karşındaki anlatırken, konuyu değiştirip başka bir şey sormak.
+ Aradım da telefonun meşguldü, bak istersen cevapsız numaralara gibi laflarla topu taca atmak.
+ Bu liste uzaaar gider.

Bu yazıda kimseye özellikle atılan bir taş yoktur.
Benim öğrendiklerimi kapsar.

Zaten + ile yazılanları yapıyorsanız, yapsanız daa oluuuurrr yapmasanızda...  ;)

2 Şubat 2016

Ateş Düştüğü Yeri Yakar…

Doğdunuz zamanda kesin olan bir şey vardır;
O da ölüm…
Ölümler karşısında genelde metanetli olduğumu zanneder, doğal bir sürecin parçası olduğunu düşünürüm…
Ta ki anneannemi kaybedene kadar.
30 Ocak 2016 saat 11:30’a kadar aslında kendimi bu düşünceye de hazırlamış gibiydim.
Annem her ne kadar bilgi verse de, “hazırlıklı ol” cümlesini söylemeye başlamıştı.
Dayım ile konuştuğumda; “pek iyi değil” lafı ile yine kendime -kabullenme zamanı- da yaratmıştım…
Cumartesi dayım aradığında “Annemi kaybettik” lafını anladım bir tek. Gerisi “geliyorum” oldu o kadar…
O zamandan beridir boğazımda bir yumru var; bugün toprağa indirine kadar kabullenilmesi zor oluyormuş. O yumrunun yarısı gitti yarısı halen duruyor.
Başta da dediğim gibi, doğduğun anda gerçek olan tek bir kesinlik var. Diğerleri ise senin elinde olan, şans ve diğer faktörlerin de içinde olduğu bir süreç.
Bu süreci mutlu mu, mutsuz mu, iyi veya kötü geçirmek yine insanın kendi elinde…
Hani sözün bittiği yer denilen yer var ya. O zamanda başkalarına baş sağlığı dilerken hep yaşardım. Halen bile yaşıyorum.
Bunda annemden çok anneannem tarafından bakılmam çok büyük etken.
40 günlükten beridir (1973’te doğum izni 40 günmüş) anneannem tarafından bakılmış olmak bir torun için sanırım en önemli etkenlerden biri.
Garip bir ikilem. 1 şubatta kızımın yaş günü.
Genelde tüm toplumlarda doğum, düğün ve cenaze bir farklı süreçtir…
Kutlanması ve üzülmesi de toplumdan topluma göre değiştiği gibi kişiden kişiye göre de değiştiğini anladım…
Helallik alınması için eve geldiğinde ve sorulduğunda, annemin lafı halen kulaklarımda…
Onun bizde hakkı çok…
Kolay değil…
Yakının kaybı hiç kolay değil.
Evladını, eşini, anne-babasını kaybedenlere baktığımda gördüğüm, özellikle de gözlerinde gördüğüm o acı ifadesi tarif edilmezdi. Benim gözlerimde nasıl kim bilir?
Bu tür yazılar aslında insanın için dökmesi gibi bir anlamda terapi ve geleceğe bir gönderi… Yıllar geçtikten sonra okuduğunda o anki halini anımsaması için de bir zaman kapsülü gibi.
31 Ocak akşamı başladığım bu yazıyı 2 şubatta anca bitirebildim.
Hani derler ya: Allah sizlere sağlık ve ömür versin.

Duanızı esirgemeyin.

30 Ocak 2016

Anneanne...

Bugün Anneannemi kaybettik...
Saat 10 gibi meleklerle birlikte sonsuzluğa yolculuğa çıktı,
Sanırım dedemin yanına gitti...
Onca yıl zorluklara beraberce dayanmışlar,
İl il ilçe ilçe gezmişler,
Bu süreçte iki tane altın gibi evlat yetiştirmişler...
Tam emekli olup rahatlığa kavuşacakken dedemi kaybetmişler...
Yılmamışlar, Ana-Kız, dedemin aldığı arsayı ve yapılan evi ortaya çıkarmışlar.
Yer tahtalarını bile kendileri çakmışlar...

Birkaç yıl sonrada annem evlenmiş.
Ben doğduktan sonra da anneannemin tabiri ile 40 günlükten beridir bana bakan, besleyip büyüten,
hayatımda tanıdığım en sert canlı, aklına koyduğunu yapan, destekleyen, bir şeyler yapmak istediğimde beni motive eden.
Annemin boşanmasından sonrada ailemizi ayakta tutan,
Üniversiteyi bitirene kadar okumam için maddiyat ve maneviyat konusunda hep arkamda duran.
Dayımın kızlarının da okumaması için aynı özveri ve çabaları daha gençliğinde yaptığı çalışmalar ve yatırımlarla bizleri ortaya çıkaran anneannemi kaybettik.

Tabi ki ateş düştüğü yeri yakıyor.

Dayım bu gün 12 ye gelirken aradığında yüreğim ağzıma geldi.
Konuşamadık ta zeten...
Annemi kaybettik dedi... Ağzımdan; "geliyorum" kelimesi zar zor çıktı mı yoksa düşündüm mü halen bilmiyorum...

10 günlük zorlu bir süreçte ne yazık ki ilk defa yenik düştü sanırım...
Tek umudum gideceği yerin daha da güzel bir yer olacağı ve eşine kavuşacağı.

Yapacağı bu sonsuz yolculukta Allah mekanına kabul etsin.
Işıklar içinde uyusun. Sonsuza kadar dedemle birlikte sohbetlerini kesmeden ebedi hayatlarında yaşasınlar...

Sizler sağ olun...

30/01/2016