Bugün Yılbaşı...
Neşeli bir şeyler paylaşmak adettendir...
Yalnız bu akşam aldığım bir haber beni hüzünlendirdi.
Aslına bakarsanız üzülemedim. Hüzünlendim.
18:41 de önce müşterim sonra ablam olan Mihri Hanım'dan bir SMS aldım.
Amcası vefat etmiş...
"Amca"yı hep anlatılanlarla tanıdım. Aramızda duygusal bir bağ oluştu diyebilirim.
Benim gördüğüm, işittiğim, anlatılan gerçekten nev-i şahsına münhasır bir kişilik...
Amca iyi eğitimli, kendini eğitmiş, sanatçı bir kişilik. Resmi yapıyor, fotoğraf çekiyor, insanları ve doğayı seviyor.
Fransızcası sular gibi, eğitimci, resim yapıyor, marangozluğa düşkün. Kısacası üreten bir insan.
En önemlisi Mihri Hn ve Ağabeyinin eğitiminde önemli bir rol oynamış.
Eski Maltepe'li...
Ne yazık ki Alzaymır denilen illet bir hastalıkla boğuşmakta...
En son, geçen ayın 26 sında gördüm kendisini. Bir operasyon için hastaneye götürmüşlerdi...
Yüzüne baktığımda nur yüzlü bir insan dersiniz ya öyleydi amcanın cemali...
Ne yazık ki kendinde değildi... Öylece yatıyordu yatağında.
İşte o an "Allahım ne illet bir hastalık, insanın anılarını, hatırlarını, tanıdıklarını alıyor, hatırlatmıyor nasıl bir hatalıktır bu" diye içimden geçirdim...
Sonrasında da malum "Benim Dünyam" filmini izledim...
Filmde resmen salya sümük ağladım.
İnsan kendine konduramıyor, empati yapmak istiyor yapmıyor... Sıkıntı işte...
İşte dostlar bugün hüzünlü bir gün birazda.
Sevinemiyor insan, üzülemiyor da. Kurtuldu diyerek avutmaya çalışıyor, avutulamıyor da.
Birkaç gün önce başka bir arkadaşım annesini kaybetti, Onda da alzaymır vardı. Bir anlatışı var ki, akıllara zarar, zon altı yılında oğlunu anımsamıyor bir tek ablayı anımsıyor muş...
Hiç çok tanımadığınız bir kez gördüğünüz kişi hakkında üzüldünüz mü?
Başınıza geldiğinde anlıyorsunuz.
Sonrasında da malum soru. Ya beni başıma da gelirse?
O an içimde Allahım bu başıma gelirse bekletme beni hemen al canımı diyor insan.
Öyle ya kor düştüğü yeri yakıyor.
Evlerden uzak diyemiyorsun. Kimin, ne zaman, nerede, nasıl başına geleceği kader kısmet...
Kısacası hoş olmayan, hiç te hoş olmayan, kimsenin kendine veya çevresine konduramadığı bir durum bu...
Allah sonumuzu hayır etsin...
Kalın SAĞLICAKLA.
Neden Dünlük? Hani eskiden günlük tutulurdu ya, hiç beceremedim aynı anda yazmayı, an geçtikten sonra da dün oldu... Geçmiş zamanı ve fikirleri yazmak ta dünü paylaşmak oldu hep... Bende Dünlük adını verdim yazılarıma. Geleceği şekillendirmek için "dün"deki noktaları birleştirmek ve bir şekil çıkarmak için... Gelecek için.
31 Aralık 2013
1 Aralık 2013
Benim Dünyam
Bu akşam Seçil ile Benim Dünyam filmine geldik.
Öncelikle Beren Saat ve Uğur Yücel'i tebrik etmek gerek. Son yıllardaki en iyi Türk Filmini çekmişler. Hem konu hem oyunculuk çok iyi. Zaman zaman göz yaşlarımı tutamadım. Göz yaşlarım süzülürken duygu yükünü attığımı hissetmek te ayrı bir keyifti.
Hem ağlamak hem keyif. Nasıl bir ortaya karışık diye düşünmeden edemedim.
Öncelikle insan başarılardan nasıl gurur duyuyor ise, gösterilen çabadan o derece gurur duyup seviniyor. Sanırım hem sevinç hem gurur hem de duygu yüklemesi ağlamama sebep oldu.
Gören olması umurumda değil. Sonuçta ağlamakta gülmek kadar ihtiyaç.
3 Kasım 2013
Beklenen soru geldi...
:) Aslında bu soru ile karşılaşacağım günün bir gün geleceğini biliyorum...
Kendimi hazırlamıştım. Ortalama bir cevap verecektim...
Ne kadar tatbikat yaparsan yap, alıştırma ve fikir ortaya atarsan at, iş o anda başına gelince bir saniye duralıyorsun...
Duru'dan da malum soru geldi.
Duru: "Bebekler nasıl olur? Hamile olunca mı bebek oluyor?"
Ben: Evet kızım, hamile olunca bebek oluyor. (tabi Seçil bu konuda akıllı, ilk soru dalgası ona gelmiş. O da kıvrak bir zeka ile "bunu babana sormalısın" diyerek pası bana atmış :)
İnternet'teki uzan abla ve abiler çocuklarda cinsiyet ile ilgili soruların 3-6 yaş arasında gelmeye başladığını yazmış. Bizde de 6 yaşında geldi.
Doğal gelişme süreci içinde bu soru tabi ki "Leylekler seni getirdi" ile açıklanmayacak...
Gelelim cevabımıza.
Anne ve baba birbirini sevmişler evlenmişler. Babadan bir parça aldık, annedeki parça ile birleştirdik ve çok güzel bir şekilde yaşayacağı, annenin karnına koyduk.
Bu parçalar zamanla gelişti ve seni oluşturdu.
Cevabını verdim. Neden annemin karnına sorusu geldi.
-Çünkü, annenin bebeği taşıyabileceği en rahat yer anne karnı.
-Hıııımmmm diyerek anladığını belirtti...
Bakalım, verdiğim cevap anlaşılır oldu mu? Veya ne kadar soru gelecek önümüzdeki günlerde anlayacağız...
Kendimi hazırlamıştım. Ortalama bir cevap verecektim...
Ne kadar tatbikat yaparsan yap, alıştırma ve fikir ortaya atarsan at, iş o anda başına gelince bir saniye duralıyorsun...
Duru'dan da malum soru geldi.
Duru: "Bebekler nasıl olur? Hamile olunca mı bebek oluyor?"
Ben: Evet kızım, hamile olunca bebek oluyor. (tabi Seçil bu konuda akıllı, ilk soru dalgası ona gelmiş. O da kıvrak bir zeka ile "bunu babana sormalısın" diyerek pası bana atmış :)
İnternet'teki uzan abla ve abiler çocuklarda cinsiyet ile ilgili soruların 3-6 yaş arasında gelmeye başladığını yazmış. Bizde de 6 yaşında geldi.
Doğal gelişme süreci içinde bu soru tabi ki "Leylekler seni getirdi" ile açıklanmayacak...
Gelelim cevabımıza.
Anne ve baba birbirini sevmişler evlenmişler. Babadan bir parça aldık, annedeki parça ile birleştirdik ve çok güzel bir şekilde yaşayacağı, annenin karnına koyduk.
Bu parçalar zamanla gelişti ve seni oluşturdu.
Cevabını verdim. Neden annemin karnına sorusu geldi.
-Çünkü, annenin bebeği taşıyabileceği en rahat yer anne karnı.
-Hıııımmmm diyerek anladığını belirtti...
Bakalım, verdiğim cevap anlaşılır oldu mu? Veya ne kadar soru gelecek önümüzdeki günlerde anlayacağız...
21 Ekim 2013
Doğanın son çırpınışlarına müdahale...
Yazı aslında dünlükten çok "günlük" oldu...
Bu sabah kızımı servise bırakmak için çıktığımda yerde çırpınan bir kelebek gördüm.
Hava sıcaklığı 12-13 derece civarında olsa gerek. Bu mevsimde ve bu sıcaklıkta daha önce hiç kelebek görmemiştim.
Dışarısı bir kelebek için kısmen soğuk sayılır.
Her ne kadar müdahale etmek istemesem de, geri dönüp nazikçe aldım ve apartman girişine getirdim. En azından rüzgara karşı bir şansı olsun istedim. Doğru olup olmadığının şimdi tartışmayacağım.
Eve gelince, hemen guugıl abi ye sordum...
Kelebeklerin "Metamorfoz" denilen dört başkalaşım süreçlerinin olduğunu,
Bu süreçte; yumurta, larvai pupa ve ergin kelebek evrelerinin olduğunu.
Erginlik süreçlerinin yaklaşık 7-10 gün olduğunu öğrendim. Sonuçta her canlının başına gelen süreç gerçekleşecek. Sanırım bu süreci birkaç dakika/saat gibi daha uzattım.
Kelebeğimizin resmi aşağıda :)
Siz ne düşünüyorsunuz?
20 Ekim 2013
Günün Sözü, Trend Topic, Sosyal Medya uzamanı
Hobareyyyy.
Trend Topic olmayı anlamak lazım...
Malum ortalık Sosyal Medya Uzmanından geçilmiyor.
En son okuduğum yazı ise gerçekten hayret verici.
Günün sözünü de burada okudum. Çok hoşuma gitti:
“Bana inananı hiç yarı yolda bırakmadım. Beni yarı yolda bırakanı da bir daha ‘adam’ yerine koymadım!”
Günün kısa kârı :))))
Gelelim trend topic hikayesine
Okuyunuz :
http://cadde.milliyet.com.tr/2013/10/17/YazarDetay/1777977/nasil-tt-oldum-?ref=yahoo
Trend Topic olmayı anlamak lazım...
Malum ortalık Sosyal Medya Uzmanından geçilmiyor.
En son okuduğum yazı ise gerçekten hayret verici.
Günün sözünü de burada okudum. Çok hoşuma gitti:
“Bana inananı hiç yarı yolda bırakmadım. Beni yarı yolda bırakanı da bir daha ‘adam’ yerine koymadım!”
Günün kısa kârı :))))
Gelelim trend topic hikayesine
Okuyunuz :
http://cadde.milliyet.com.tr/2013/10/17/YazarDetay/1777977/nasil-tt-oldum-?ref=yahoo
11 Ekim 2013
Farkettiklerim
Dün bazı ilginçlikler silsilesi yaşadım...
Belki de daha sonra olacaklar ile ilintili olabileceklerini düşünmemiştim. Şimdi geriye doğru baktığımda bazı olayları -Noktaları- bir birine eklemeye başlıyorum.
Aynı Steve JOBS'un mezuniyet konuşmasında dediği gibi; "Noktaları geriye doğru birleştirebiliyorsunuz"
Önce Kaan ve Selime'nin yanında Tuncel Kurtiz in bir sözünü okudum.
Ardında da bir başka olay yaşadım.
Öncelikli olarak, okuduğumu yazayım:
Bir erkeğin namusu sözleridir . . !
Onlar da yalansa . . . (veya tutmuyorsa/Hakan)
O erkek namussuzun önde gidenidir . . !
(TUNCEL KURTİZ)
Bunu biraz daha yumuşatmak lazım. (Hatta bire bir yaşanılanı da içeriyor aşağıdaki soru.)
"Sen olsaydın ne yapardın?" lafı ne için söylenir?
Dün buna benzer bir olayı yaşadım. "Sen olsan ne yaparsın?"
İlk aklıma gelen "ne hissediyorsanız onu yapın, ne hissediyorsanız öyle..." oldu.
İnsan istemediği bir şeyi nasıl olsa o veya bu şekilde yapmayacak veya yapması gerektiği gibi yapmayacak. Yalap şap yapılan bir işten de ne yazık ki hayır gelmiyor.
Bazen düşünce ve yargımı hızlı vermem. Üzerinde bir gece geçmesini beklerim. Eğer ertesi gün de ne düşündüğümü sorgularım. Genelde de bu teorim doğru çıkar. Bu sabah -dürüst- olunmadığını karar verdim...
İnsan bir söz verdi mi tutmalı. (Çok uç noktaları bahsetmiyorum tabi ki)
Tutamayacağı sözleri vermemeli.
İşte bu noktada ÖN GÖRÜ ve UZ GÖRÜ ortaya çıkıyor.
Bazen söylerim : 96 yılında kendime bir söz vermiştim.
"Keşke ve ama demeyeceğim." Her ikisi de, o kadar boş ve olumlu olmayan bir kelime ki, kullanmak gereksiz.
Biri "düşünmedim yapamadım, yapmasaydım" gibi boş bir yargıyı içeriyor. Demezler mi adama: "Adam
olsaydın, düşünseydin, yapmasaydın." şimdi KEŞKE demenin anlamı yok.
Diğeri ise hep bir mazeret ileri sürmek veya olumlu olmayan bir fikri sunmak gibidir.
İşte dün yaşadığım bir durum da genel olarak söz vermek üzerine kurulu oldu...
Verdiğim sözleri tutarım.
Burada kullandığım kriterler: NİYET.
Karşıdakinin niyeti çok önemli, Niyeti olumlu değil ise, verdiğin sözde bazı değişiklikler yapma hakkın saklıdır. Karşındaki bunu; kendi çıkarı veya sana olumlu olmayacak bir durum yaratmak için yapıyorsa zaten bırak söz vermeyi, o kişi ile ilişkilerini tekrar gözden geçirmelisin.
Bu sabah kendime sordum...
"Ben olsam ne yapardım" diye bir gerekli olmayan bir soru yerine,
Söyleyeceğim ve yapacağım: "verdiğim SÖZÜMÜ TUTMAK" olurdu.
İşte bunu fark ettim.
Belki de daha sonra olacaklar ile ilintili olabileceklerini düşünmemiştim. Şimdi geriye doğru baktığımda bazı olayları -Noktaları- bir birine eklemeye başlıyorum.
Aynı Steve JOBS'un mezuniyet konuşmasında dediği gibi; "Noktaları geriye doğru birleştirebiliyorsunuz"
Önce Kaan ve Selime'nin yanında Tuncel Kurtiz in bir sözünü okudum.
Ardında da bir başka olay yaşadım.
Öncelikli olarak, okuduğumu yazayım:
Bir erkeğin namusu sözleridir . . !
Onlar da yalansa . . . (veya tutmuyorsa/Hakan)
O erkek namussuzun önde gidenidir . . !
(TUNCEL KURTİZ)
Bunu biraz daha yumuşatmak lazım. (Hatta bire bir yaşanılanı da içeriyor aşağıdaki soru.)
"Sen olsaydın ne yapardın?" lafı ne için söylenir?
- İnsan, işin içinden çıkmadığında mı?
- Kendine destek aradığında mı?
- Kendi düşüncesini destekletmek istediğinde mi?
- Yapmak istemediği ama bir şekilde söz verdiği durumu maskelemek için mi?
- Kendini haklı çıkarmak istediğinde mi?
Gibi örnekler çoğaltılabilir...
Dün buna benzer bir olayı yaşadım. "Sen olsan ne yaparsın?"
İlk aklıma gelen "ne hissediyorsanız onu yapın, ne hissediyorsanız öyle..." oldu.
İnsan istemediği bir şeyi nasıl olsa o veya bu şekilde yapmayacak veya yapması gerektiği gibi yapmayacak. Yalap şap yapılan bir işten de ne yazık ki hayır gelmiyor.
Bazen düşünce ve yargımı hızlı vermem. Üzerinde bir gece geçmesini beklerim. Eğer ertesi gün de ne düşündüğümü sorgularım. Genelde de bu teorim doğru çıkar. Bu sabah -dürüst- olunmadığını karar verdim...
İnsan bir söz verdi mi tutmalı. (Çok uç noktaları bahsetmiyorum tabi ki)
Tutamayacağı sözleri vermemeli.
İşte bu noktada ÖN GÖRÜ ve UZ GÖRÜ ortaya çıkıyor.
Bazen söylerim : 96 yılında kendime bir söz vermiştim.
"Keşke ve ama demeyeceğim." Her ikisi de, o kadar boş ve olumlu olmayan bir kelime ki, kullanmak gereksiz.
Biri "düşünmedim yapamadım, yapmasaydım" gibi boş bir yargıyı içeriyor. Demezler mi adama: "Adam
olsaydın, düşünseydin, yapmasaydın." şimdi KEŞKE demenin anlamı yok.
Diğeri ise hep bir mazeret ileri sürmek veya olumlu olmayan bir fikri sunmak gibidir.
İşte dün yaşadığım bir durum da genel olarak söz vermek üzerine kurulu oldu...
Verdiğim sözleri tutarım.
Burada kullandığım kriterler: NİYET.
Karşıdakinin niyeti çok önemli, Niyeti olumlu değil ise, verdiğin sözde bazı değişiklikler yapma hakkın saklıdır. Karşındaki bunu; kendi çıkarı veya sana olumlu olmayacak bir durum yaratmak için yapıyorsa zaten bırak söz vermeyi, o kişi ile ilişkilerini tekrar gözden geçirmelisin.
Bu sabah kendime sordum...
"Ben olsam ne yapardım" diye bir gerekli olmayan bir soru yerine,
Söyleyeceğim ve yapacağım: "verdiğim SÖZÜMÜ TUTMAK" olurdu.
İşte bunu fark ettim.
17 Temmuz 2013
Görünüş... Bakmak ile görmek arasındaki fark.
Klasik cümle başlangıcıdır; "Görünüş aldatıcıdır".
Bazen kendi başıma kalmak istediğimde Yakacık taraflarına giderim. 3-4 belki 10 dakika öyle güzel gelir ki rahatladığımı hissederim. Dün biraz faklı bir gözden baktım çevreme.
Çok güzel bir çınar vardı bir de güzel mi güzel gölgesi. İşte o an bir de gövdesine baktım...
Bazen kendi başıma kalmak istediğimde Yakacık taraflarına giderim. 3-4 belki 10 dakika öyle güzel gelir ki rahatladığımı hissederim. Dün biraz faklı bir gözden baktım çevreme.
Çok güzel bir çınar vardı bir de güzel mi güzel gölgesi. İşte o an bir de gövdesine baktım...
Güzel olgun ve heybetli bir ağaçtı... Çok güzel bir gövdesi ve altında duranı serinleten bir gölgesi vardı...
Barış Manço'nun şarkısındaki; "bir de şöyle püfür püfür bir çınar gölgesi, kaç kula nasip olur ki keyfin böylesi" sözcükleri döküldü birden...
Keyif almak, gerçekte insanın yaşadığını hissettiren bir duygu. İşinizden keyif aldığınızda şevkle çalışırsınız, sevdiğinizden keyif aldığınızda zevkle zaman geçirirsiniz, bunun gibi duygular yaşarsınız.
Çınarımıza tekrar dönecek olursak, o güzel ve heybetli çınarın arkasına baktığımda aslında görüntünün pek te düşündüğümüz gibi olmadığını farkettim... (fotoğraf kalitesi ve ters ışıktan dolayı biraz daha yakın çekmek istedim. Aşağıdaki iki kare muhtemelen sizleri de farklı düşüncelere sevk edecek.
Bazı insanlarında böyle olduğunu görmekteyiz. Dışarıdan göründüklerinin aksine içleri boş durumda. Dıştan göründükleri o heybetli duruşlarının ardında sergilediklerine bakmak gerek. İşte bu noktada Dünyaca Ünlü düşünür Mevlana akla geliyor. "Ya göründüğün gibi ol, ya olduğun gibi görün" birbirini tamamlayan iki olgu; söz ve resim. Her ikisini de sizlerin düşüncesine bırakıyorum. :)
Günün güzel düşüncesi ve resimleri.
26 Mayıs 2013
Gayrimenkul Danışmanlığı... (söylemek te kolay aslında) :)
Cumartesi günü saat 12:29 da en alttaki gibi bir e-posta aldım.
İlgimi çekti. Bugün kendisine bir cevap yazdım. Sizlerle de paylaşmak istedim...
Yorum ve düşüncelerimi de ileri ki zamanlarda paylaşacağım. Şimdilik siz bir yorum yapın :)
Yazdığım e-posta:
-------------------
İlgimi çekti. Bugün kendisine bir cevap yazdım. Sizlerle de paylaşmak istedim...
Yorum ve düşüncelerimi de ileri ki zamanlarda paylaşacağım. Şimdilik siz bir yorum yapın :)
Yazdığım e-posta:
-------------------
Sayın Xxxxx Xxxx Ay,
Tanıtım
tarzınızı takdire şayan buldum. Hatta bizim mesleği bile yapabilirsiniz.
(aynı kendi kendinizin doktoru
olabileceğiniz gibi)
Sahibinden olarak,
doğrudan gayrimenkul danışmanlarına mail atmış, muhtemelen de satış başarınızı
yükseltmeyi amaçlamışsınız.
Benzer bir mülk
sahibi olarak yaşadığım tecrübe doğrultusunda,
ardından da –Ticari-
gayrimenkul konusunda çalışan bir gayrimenkul danışmanı olarak düşüncemi
paylaşmak istedim.
Yoksa akıl vermek haddime değil… Belki
de mülkünüzü satmışsınızdır…
Hatta hemen klasik
emlakçıların ve bizlerin de kullandığı kelimelerin içindeki şifrelerden örnek
vereyim.
Para ve zaman
kaybetmek istemiyorsanız,
Başınız ağrısın
istemiyorsanız ve gerçekten hızlı bir satış istiyorsanız,
Nasıl ki bir
avukatınız, muhasebeciniz ve doktorunuz
varsa;
bir “Gayrimenkul
Danışmanı” nız da olsun.
Uzun vadede
kazanırsınız.
Bir dava sözkonusu
olduğunda tabi ki kendinizi savunabilirsiniz, basit şekilde hesaplarınızı
tutup, nane-limon kaynatabilirsiniz.
Ya bazı şeyler
göründüğü gibi değilse?
Mide ağrınız
ülsere veya kansere çeviriyorken teşhiste geç kalındı ise?
Veya ufak bir
nüanstan dolayı, dava kaybedecekseniz veya vergi cezası alacaksanız?
İşte bunların
çok büyük kısmını bertaraf etmek için bir danışman kullanın.
Sözleşme mi
istediler, verin…
Zaman mı
istediler pek tabi ki verin. (en az 3 ay)
Ve sadece bir Gayrimenkul
Danışmanı ile çalışın. (mümkün ise de
portföyüzün olduğu yerde YETKİN biri olsun)(Bir ara internette biri, “Herkes, Birisi,
Herhangi Biri ve Hiç kimse” okumak isterseniz: http://www.siirkolik.net/oykuler/623-herkes-birisi-herhangi-biri-ve-hic-kimse.asp)
(ingilizcesi :”Everybody, Somebody, Anybody, and Nobody”
if you want to read; http://www.netjeff.com/humor/item.cgi?file=EverybodiesJob)
Hikayesini okuyun...
Hatta bir kişi ile çalışın derken
aynı zamanda “mümkün ise” portföyüzün olduğu yerde YETKİN biri olsun.
Zaten nane limon kaynatmayı biliyorsanız ;)
boşverin kendiniz uğraşın gitsin…
Hakan Şengül
Ticari Gayrimenkul Danışmanı
-------------------
Gelen Mesaj aşağıdaki gibiydi, kimseyi rencide etmemek, örnekleme için kullanmak istediğimden oto sansür ile bazı yerleri X ledim ;)
-------------------
Sayın Gayrimenkul
Uzmanı,
Ekte sizinle Xxxxxxxy X4 Blokta bulunan 1+0 ofisimin satışıyla ilgili bilgileri paylaşıyorum.
Müşterinize yatırım
amaçlı olarak hiç çekinmeden önerebilirsiniz. Satış ofisinden benzer kattaki
daireler 3x5.000 TL'den veya üstünden bir fiyatla satışa sunulmaktadır.
Çevrenin değerini
arttıran Xxxxxxxy alışveriş merkezi ve Xxxxxxy otel hemen yanında. E-X ve XXY
bağlantıları yanı başında. Xxxxxxxy Universitesi öğrencilerine kolaylıkla
kiralanabilir.
Satış Bedeli: 3X0.000
TL
Ofis m2: X0
X4 Blok, KuzeyBatı
yönü
Ekte sizinle ofisin
tanıtım ve bilgi broşürünü paylaşıyorum.
Eğer ilgilenen
müşterileriniz olursa benimle cep telefonumdan temas kurabilirsiniz.
Saygılarımla,
Xxxxx Xxxx XY
6 Şubat 2013
Kendine Güvenmek / Olumlu Olmak
Bugün ilginç bir telefon aldım.
Çağrı Merkezinden, İnternet hizmeti satan bir arkadaş firmasının İnternet hizmetini satmak için aradı.
Konuşma aşağıdaki gibiydi: (- işareti çağrı merkezindeki kişiyi, + benim konuşmalarımı göstermektedir)
- (çekingen bir ses) İyi günler Hakan Bey, ben xxxx internet hizmetlerinden arıyorum.
+ (gülümseyen bir ses) Buyrun.
- Evinizde internet kullanıyormusunuz?
+ Evet kullanıyorum.
(kısa bir sessizlik)
- O zaman internet hizmetinizi değiştirmek istemezsiniz herhalde.
(beklemediğim bir cevap olduğu için şaşırdım.)
+ Eh... Beni böyle olumlu olmayan şekilde yönlendirirseniz istemem herhalde...
- Şey bugün biraz motivasyonsuzum da...
+ "Önemli değil, işe yeni başlamış bile olabilirsiniz. Normal şeyler, bana teklif edeceğiniz avantajlı bir tarife veya fırsat varsa ilgilenebilirim. " diye cesaretlendirmek istedim.
Çağrı Merkezinden, İnternet hizmeti satan bir arkadaş firmasının İnternet hizmetini satmak için aradı.
Konuşma aşağıdaki gibiydi: (- işareti çağrı merkezindeki kişiyi, + benim konuşmalarımı göstermektedir)
- (çekingen bir ses) İyi günler Hakan Bey, ben xxxx internet hizmetlerinden arıyorum.
+ (gülümseyen bir ses) Buyrun.
- Evinizde internet kullanıyormusunuz?
+ Evet kullanıyorum.
(kısa bir sessizlik)
- O zaman internet hizmetinizi değiştirmek istemezsiniz herhalde.
(beklemediğim bir cevap olduğu için şaşırdım.)
+ Eh... Beni böyle olumlu olmayan şekilde yönlendirirseniz istemem herhalde...
- Şey bugün biraz motivasyonsuzum da...
+ "Önemli değil, işe yeni başlamış bile olabilirsiniz. Normal şeyler, bana teklif edeceğiniz avantajlı bir tarife veya fırsat varsa ilgilenebilirim. " diye cesaretlendirmek istedim.
(kısa bir sessizlik, sanırım bu sefer telefondaki "agent" in şaşırma sırasıydı)
- Tabi efendim. 1 mbit lik bir tarifemiz var sınırsız kullanımda 29 TL ye sunuyoruz...
+ Hmmm, zaten şu anki kullanımım 8 mbit
- Teşekkürler efendim, dediğim gibi size sunmam bu konuda zor.
+ Teşekkürler, iyi çalışmalar dilerim...
İşte dostlar böyle bir konuşma geçti başımdan. Sonrasında da aldı beni bir düşünce...
İki anahtar nokta. Kendine güven ve olumlu olmak.
Olumlu olmakla, motive olmakla ilgili pek çok konuşma yazı vs. vardır.
Önemli olan bu motivasyonu ve kendine güvendiğini işine-hayatına yansıtmaktır.
Çağrı merkezindeki arkadaş daha sahaya çıkmadan yenileceğini düşünerek çıktığı için aslında kazanabileceği bir maçta baştan yenildiğini kabul etmekte.
Oysa pek çok güzel örnek bulunmakta:
Ulu önder Atatürk'ün: "Zafer benimdir diyebilenindir" cümlesi hep aklımdadır.
Çağrı merkezinde de bu aynı aslında, karşındaki kişi ile yüz yüze olmadığınızdan mimiklerinizi sesiniz ile vermek, güven yaratmak, kısa zamanda satış yapmak zorundasınızdır.
Her ne olursa olsun yaptığınız işte kendinize güvendiğinizi hissettirirseniz, karşıdaki ikna için bir bariyeri daha geçmiş oluyorsunuz.
Başarının bir anahtarı da kendinize olan güveniniz.
Bir de şu açıdan bakalım. Kendine güveni olmayan bir satıcıdan bir hizmet veya ürün almak ister misiniz?
İkinci nokta da olumlu olmak.
Konuşmayı daha baştan olumsuz olarak yönlendirilmesi dikkatimi çekti.
İlk olarak bunu bir "dikkat çekme faktörü" olarak mı kullanıyor acaba diye düşündüm. Bir sonraki cümlelerde olmadığını anladım.
Sattığımız her ne olursa olsun, karşımızı olumlu yönlendirdiğimizde olayları daha net kurgulaya biliyoruz Eğer başta başta olumsuz başlarsak, konuyu toparlamak daha zor oluyor...
Konuşmada yapılan iki doğru olmayan davranış, muhtemelen başarılı sonuçlanabilecek bir satışı baştan kaybettirdi.
Bu yazıyı buraya kadar okuduğunuza göre bundan sonrasını yazmak size kalmış.
Bunu hayatımızda uygulamak ta size kalıyor...
Kalın sağlıcakla.
Hakan
- Tabi efendim. 1 mbit lik bir tarifemiz var sınırsız kullanımda 29 TL ye sunuyoruz...
+ Hmmm, zaten şu anki kullanımım 8 mbit
- Teşekkürler efendim, dediğim gibi size sunmam bu konuda zor.
+ Teşekkürler, iyi çalışmalar dilerim...
İşte dostlar böyle bir konuşma geçti başımdan. Sonrasında da aldı beni bir düşünce...
İki anahtar nokta. Kendine güven ve olumlu olmak.
Olumlu olmakla, motive olmakla ilgili pek çok konuşma yazı vs. vardır.
Önemli olan bu motivasyonu ve kendine güvendiğini işine-hayatına yansıtmaktır.
Çağrı merkezindeki arkadaş daha sahaya çıkmadan yenileceğini düşünerek çıktığı için aslında kazanabileceği bir maçta baştan yenildiğini kabul etmekte.
Oysa pek çok güzel örnek bulunmakta:
Ulu önder Atatürk'ün: "Zafer benimdir diyebilenindir" cümlesi hep aklımdadır.
Çağrı merkezinde de bu aynı aslında, karşındaki kişi ile yüz yüze olmadığınızdan mimiklerinizi sesiniz ile vermek, güven yaratmak, kısa zamanda satış yapmak zorundasınızdır.
Her ne olursa olsun yaptığınız işte kendinize güvendiğinizi hissettirirseniz, karşıdaki ikna için bir bariyeri daha geçmiş oluyorsunuz.
Başarının bir anahtarı da kendinize olan güveniniz.
Bir de şu açıdan bakalım. Kendine güveni olmayan bir satıcıdan bir hizmet veya ürün almak ister misiniz?
İkinci nokta da olumlu olmak.
Konuşmayı daha baştan olumsuz olarak yönlendirilmesi dikkatimi çekti.
İlk olarak bunu bir "dikkat çekme faktörü" olarak mı kullanıyor acaba diye düşündüm. Bir sonraki cümlelerde olmadığını anladım.
Sattığımız her ne olursa olsun, karşımızı olumlu yönlendirdiğimizde olayları daha net kurgulaya biliyoruz Eğer başta başta olumsuz başlarsak, konuyu toparlamak daha zor oluyor...
Konuşmada yapılan iki doğru olmayan davranış, muhtemelen başarılı sonuçlanabilecek bir satışı baştan kaybettirdi.
Bu yazıyı buraya kadar okuduğunuza göre bundan sonrasını yazmak size kalmış.
Bunu hayatımızda uygulamak ta size kalıyor...
Kalın sağlıcakla.
Hakan
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)