28 Mayıs 2010

Babamın Electro World Macerası 2

Babamın tekno yaşadıklarına artık çok gülüyorum...
Geçtiğimiz gün Electro World'ten aldığı makinenin hafıza kartını almak için tekrar gitmiş.
Daha önce 9 Mayısta yaşadıklarımızı yazdığım yazıda çok ufak sıkıntıların nasıl aşılabileceği hakkında bir fikir sunmuştum... Şimdi ise daha da hayretler içinde bakıyorum.

Kayınpeder kartını almak için geçtiğimiz gün uğradığında kartın değiştirilmiş olduğunu öğrenmiş. Yalnız bu sefer de aynı boyut ve markada kart yokmuş. Kart Kingstone olduğu için aynısını almak istemiş. Çalışanlar aynı boyutta bulamadıkları için ya farklı markayı almasını ya da iki tane 2 GB almasını önermişler.
Komedi burada: farklı bir marka 3 TL farkla veriliyormuş.

Sizce garantiden değişim için giden bir ürünün aynısı verilmesi gerekmez mi?
veya yoksa bile 3 TL farkı gözardı edilmeden farklı bir model veya üst modelinin verilmesi gerekmez mi? -kaldı ki benzer bir olayda, Ozan'ın fotoğraf makinasının 3 üst modeli fiyat farkı istenmeden Kodak tarafından verilmiş idi-
Sanırım bazı yabancı markalar Türkiye'ye geldikten sonra buraya ayak uydurup :-) müşteri hizmet kalitesini düşürüyorlar. Yıllarca, Türkiye'deki bazı markaların eleştirilip, yurtdışında olsa bu böyle yapılmazdı diye hayıflanıldığını hatırlarım...

Hatırlarım eskiden, alınan cihaz kullanılmasa bile para iadesi yapılası pek istenmez hatta değiştirilmek istendiğinde ayak sürülürdü...
Neyse bir süre beklenip stokta 14 tane görünen nedense mağazada bulunamayan kart uzun araştırmalardan sonra bulunup verilmiş.
Ne diyeyim...
Bu markaların diğer ülkelerde çalıştıkları gibi hizmet kalitelerini yükseltmeleri dilekleri ile.

16 Mayıs 2010

Hayattan keyif almak

Geçen gün (cumartesi) babam (kayınpeder) ile Duru'yu dışarı çıkardık.
Favori mekanım Göztepe Parkına gittik. Hava hafiften çiseliyor. Gündüzün sıcakları yağmur olmaya başlamış. Arabadan dışarı çıktık ve o güzelim toprak ve yağmur kokusunu, ardından da yağmurun yüzüme ve kafama çiselemesini hissettim. Başkası olsa; "aman çocuğu çıkarma üşüyecek, üşütecek hasta olacak" lafları ile geri döner sanırım. Duru'ya baktım o benden hevesli parka gitmeye, babam da aldırmıyor. Varsın olsun gidelim dedim...
Çok güzel bir an. Sanırım anları da yaşamak bu olsa gerek.
Duru doğduğundan beridir aklımda olan tek şey, ayakları üzerinde durabilen bir çocuk yetiştirmek. Bu düsturu verebilirsem gerisi kolay. Duru kendi yapacak.

Parkta yürürken bir ara tekerlekli sandalyede olan biri gözüme çarptı. İşte o anda, kendimin ve çocuğumun yürüyebilmesinin ne kadar nimet olduğunu bir daha hatırladım ve şükrettim. Bu şükür ne zaman lenslerimi takıp ufka baksam yine aklıma gelir. Gözlük veya lens takmadığımda, 10 metre ötesini puslu görmek insana görmenin ne kadar büyük bir nimet olduğunu bir daha hissettiriyor.
Farkettimki Duru'nun koşup oynaması da bana büyük bir keyif veriyor. Yaşadığımı hissettiriyor.
Allah kimseyi sevdiklerinden ayırmasın ve sağlıklı bir ömür versin. Gerisi boş.

Zaten işini adam gibi yaptınmı, 
Hırs ve kötü düşüncelerinden arındınmı,
Helal ve iyi bir şekilde kazandın mı daha rahat oluyorsun...

Bir de daha az uyuyup, daha çok keyif aldın mı ömrün de uzuyor.
Okuduktan sonra inanılmaz güzellikleri fark etmem uzun sürmedi, bazılarını daha önce uyguladığım için de kendimle gurur duydum.

Bugünün ek düşüncesi. Ne yaparsan yap +1 değer kat.
Hadi kalın sağlıcakla.

9 Mayıs 2010

Bugün yaşadığımız durumdan sonra yine satış ve yönetim düşüncelerine daldım. Boş duracağına düşünmek mutlu ediyor insanı.


Müşteriyi anlama, inisiyatif alma, prosedürleri uyglama/yumuşatma.

Memnun müşteri nasıl yaratılır? Muhtemelen yaratılamaz. Müşteriler –muhtemelen- memnun olmayacakları bir nokta bulurlar... Yaratılabiliyorsa da bu muhteşem bir durum olur...

Müşterinin mutsuzluğu ise, ya fiyatta ya da cihazı arızalandığında ortaya çıkar. Genelde bu iki noktada sorun yoksa müşteriler zaten memnun bir şekilde yaşamaya devam eder.

Yukarıda dediğimiz gibi, bu memnuniyeti birkaç durum bozar. Birincisi aldığı cihazda sorun yaşaması, ikincisi fiyatta kazıklandığını düşünmesi, üçüncüsü de aldığı cihazın daha iyisini veya daha özelliklisini –kullanmasa da- bir başkasında görüp kıskanmasıdır.

Bir olayı birkaç boyuttan izlemeyi eski pazarlama müdürümden öğrenmiştim. Hatta çocuk yetiştirmede ki bir tavsiyesini 1997 yılında o anlatmıştı –çocuğun bakış açısından görmek-. Bugün halen uygularım çok yararını gördüm.

Gelelim bugün yaşadığımız olaya. Marka vermekten çekinmeyelim, olayı yansız daha sonra da yorumlarla anlatalım;

Olay Electro World Bostancı mağazasında gerçekleşti. Kısa bir özet geçeyim: Geçen Ocak ayında (2010), Uzunköprü’de oturan kayınpederime bir “Fuji” fotoğraf makinesi ve 4 GB “Kingston” SD kart aldık.

Sorunsuz olarak düne kadar çalıştı. Dün “korumalı kart” sorunu vermeye başladı. ,

Kurcalamadan –garantisi devam ettiği için- 9 Mayıs 2010 Anneler gününde sabah Electro World’e götürdük. Müşteri ilişkilerideki bir bey inceledi. Yöneticisine sorması gerektiğini buna göre bilgi verebileceğini söyledi.

Görüşme uzun süreceğinde mağazayı dolaşalım istedim. Elektronik aletler için güzel bir güç korumalı priz buldum onu aldık, kızıma bir karaoke mikrofon ve cd içeren set aldık, ses sistemim için bir kablo ve birkaç tane ufak tefek eşya alıp müşteri ilişkilerine gittim. Ben gidene kadar kayınpedere açıklama yapmışlar beni bekliyorlardı.

Kartın arızalı olduğunu,servise gitmesi gerktiğini 15 gün sonra değişim veya tamir yapılıp geri verileceğini söylediler... (Prosedürsel olarak yerden göğe kadar haklılar)

Bekleneceği şekilde itiraz ettik, sonuçta Kingston kartın arıza yaptığını bu 15 gün süresince babamın fotoğraf çekemeyeceğini, topu top 22 TL lik bir kart için bu kadar fazla beklenmemesini konuştuk.

Görevliye, madem bu klasik cevapları verecekti, şefine sormak için neden gittiğine ve bizi bu kadar beklettiğini, bunları anında söyleyebilirdi diye, ben konuşmaya girdim... “Eğer bu konu ile tam yetkili iseniz, detayı hemen anlatabilirsiniz, şefinize sormanıza gerek yoktu” Dedim.

Bir sonuç alamayacağımı anlayınca mağaza müdürü ile görüşmek istedim. (Türk İnsanı’nın genel karakteristiğidir. Müdürle konuşmak isterler. Müdürler de uç bir durum yok ise, mağaza karı veya çalışanını demotive etmemek için onun yanında olur) Müdür bey yokmuş onun yerine yardımcısı olan bir bey geldi. O da aynı şeyleri anlattı, bunları zaten dinlediğimi, garantiden ithalatçıdan her durumda bu kartı değiştirebileceklerini, yapamasalar dahi -irtibat bilgimi verip- bu durum oluşmasında iki tane alacağımın sözünü verdim, maliyeti çok yüksek olmayan bir ürün için tekrar bu yolu kat edeceğimizi müşteri memnuniyetini vs örnek verdim. Yine de “prosedür, ık mık vs” gibi laflar ettiler.

Sonrasında biz paşa paşa servis formunu imzalayarak, 22 TL lik Kingston SD kartı teslim ettik, yapılınca tekrar dönüp almak üzere çıktık. Ne mi yaptık? Almak isetdiklerimiz tüm ürünleri bıraktık. Gittik Vatan Bilgisayar’a.

Dedik ya eski pazarlama müdürümüzden öğrendiğimiz gibi, olaya birkaç noktadan bakmak lazım.



Müşteri memnuniyeti

Memnuniyetsiz bir müşteri profili var. 22 TL’lik ve yüksek bir ihtimal ile garantiden değişecek bir kart var. Bu süreçte fotoğraf çekemeyecek, kartı almak için tekrar onca yolu tepecek, her halükarda bir tane daha kart alacak ve bu konuşmaları yaptığınıdan ve yaşadıklarından dolayı mutsuz.

Müşteri Hizmetleri:

Müşteri Hizmetlerindeki kişi, prosedürleri uyguladığı, müşteriye bu cevapları verdiği, mağaza yönetiminin direktiflerini uyguladığı, kısacası görevini yaptığı için işini yaptığına inanıyor.

Yetkili Kişi.

Muhtemelen, müşteriyi mutlu etmenin zaten zor olduğunu, müşterilerin bu gibi sorunlarla hep geldiğini, müşterinin, Müşteri Hizmetleri yetkilisinin geçip kendisine geldiği için, memnun mesut durumda değil.

Benim Gözümden

(Önce can sonra canan kısmından bakıp) Kayınpederimin bu olayı yaşamasından dolayı canım sıkkın.

Sonrasında mutsuz müşteri kimdir, inisiyatif nedir, kim nasıl kullanabilir ufak bir destek ile müşteri memnuniyeti sağlanacak bir olay iken, bu noktaya gelen durumu düşünüp, aşağıdakileri aklımdan geçirdim.

• 22 TL lik bir kart için memnuniyetsiz ve mağaza için antipati besleyecek bir müşterinin oluşması mı?

• Her durumda bu SD kartı garantiden değiştirebilecek yapıda olabilmeleri mi?

• Sırf bu durumdan dolayı, Yaklaşık 100 TL lik bir satışı kaybedip, rakibe kaptırmaları mı? (muhtemelen yapılacak kar, SD kartın maliyetinden daha fazla !)

• Çalışanların tüm bunları düşünmeden inisiyatif alamayışı veya bu yetkinin verilmeyişi.

• Tüm bu durumun oluşmasından dolayı oluşacak, genel maddi kayıp (kartı geri almak için yakılacak yakıt ,



Yaşanılanlar

Müşteri memnuniyeti ve firma kazanımı konusunda dinlediğim ve örnek kalan bazı olaylar vardır. İşte size iki tane.

Ikea

Ikea’nın ilk kurulduğu zamanlardı. Haluk Bey ile mağazayı dolaşıyoruz, kahve içerken sohbet ettik. Yurtdışındaki birkaç Ikea mağazasına gitmiş. Oryantasyon için müşteri hizmetlerinde de çalışmış. Bir olay anlattı ki ağzım açık kaldı:

Bir müşteri önceki gün altı tane bardak almış ve eve gitmiş. Paketi yere koyarken bardakları kırmış. Müşterinin bu paketi mağazaya getirdiğini ve müşteri hizmetlerinin biz malımıza güveniyorz deyip geri alması ve yeni bir paket vermeleri.

Birol Ağabey.

Birol ağabeyim anlatmıştı. Mahallesinde bulunan bir kasaptan tavuk almış. Dolaba koyup, ertesi gün çıkardığında üzerinin yapış yapış olduğunu görmüş. O kızgınlıkla daha dün aldığı tavuklarda bunun olmaması gerektiğini düşünüp kasaba gitmiş. Kasap tavuğı kontrol edip, “abi bizde kötü mal olmaz” deyip, Birol’un götürdüğü paketi tartmış, olduğu gibi gözünün önünde çöpe atıp, aynı ağırlıkta tavuğu vermiş. Birol da gönül rahatlığı ile eve geldiğinde olayı hanımına anlatmış.

Zaten bu noktadan sonra koptum. Birol’un eşi, dün aldığı tavuğu dondurucuya koyduğunu diğer tavuğu da geçen haftadan aldıklarını ve pişirmeyi unuttukları için alt bölmeye koyduğunu, aslında dünkü alınan’ın derin dondurucuda olduğunu söylemiş.

Tabi Birol Ağabeyim de soluğu kasapta alıp özür dileyip parasını ödemek istediğini söylemiş, kasabın gönül rahatlığı ile “abi rahat ol bizim için senin memnuniyetin önemli” demesi gözlerimi yaşarttı. Tabi Türkiye’de kaç tane böyle kasap ve müşteri bulunur tartışılır. Konumuz bu olayı olması. Gereksiz çıkmaz yollara girip yorum yapmayın!

2 Mayıs 2010

Doğum ve Ölüm.

Bu blog'a yazı yazacak zamanım pek olmuyor. Olduğu zamanlarda nedense vefat gibi yaşadıklarım sonrasında kısmet oluyor... Umarım daha neşeli yazıları paylaşacağım zamanım gelecek.

Bugün çok sevdiğim dostum diyeceğim Yavuz'un anneannesinin cenazesine katıldım.
Herşeyden önce Allah herkese Fatma Teyze gibi rahat bir ölüm versin derim.
Fatma teyzeyi daha önce hiç tanımadım. 98 yaşındaymış. Dün torunu geldiğinde selamlaşmışlar, ardından bir iç çekmiş ve hakkın rahmetine kavuşmuş. Acı çekmeden, sevdiklerinin yanında ve rahat...
Yavuz'un dediğine göre 98 yaşında olmasına rağmen namazını kılıp, bastonuyla merdivenlerden çıkabiliyormuş.
Ne diim, bu yaşta, bu dinçliği ve bu acısız zahmetsiz bir sonu herkes diler sanırım... (veya bana anlatılanı aktarabilmişimdir umarım)

Bugün mezarlıkta bir kez daha fark ettim. Anne dünyadaki en büyük varlık. Bu arada anneannleri tarafından büyütülenler bilirler. Anneanne en az anne kadar -hatta bazen biraz daha bile fazla- emeği geçen, sevdikleri, saydıkları bir varlıktır anneanne.
Bugün Yavuz'un anneannesinin cenazesinde de hep farklı düşünceler dolaştı kafamda. Kendi anneannemi düşündüm. Birkaç arkadaşımın anneanneleri geldi aklıma.  Mezarlıklar bu düşünceleri insanların sıklıkla hatırladığı yerlerdir. Tam bu arada Hüseyin Bey'i (Dr. Hüseyin Kösoğlu: Kadın Doğum Doktorumuz) gördüm.
Aklıma Duru geldi. Bir tarafta doğum bir tarafta ölüm dedim kendi kendime...
Tekrar anneannem geldi hatırıma... Şu an sağ olduğu için ara sıra memlekete gittiğimden elini öpüp yanaklarından öptüğüm için anneannemin değerini bir daha hatırladım. Annem çalıştığı için -anneannemin dediği gibi- 40 günlükten beridir beni bakmıştı... (devami gelecek)