26 Eylül 2010

Tabu

Bu akşam National Geographic'te TABU yu izledim.
İlginç konular işleniyor bu belgeselde.
Konu idrar idi. İdrar içmenin batı toplumlarında nasıl bir tabu olduğunu anlatırken, Kuzey Çin ve dünyanın başka yerlerinde nasıl ilaç ve sağlık için kullanıldığı konusunda ilginç yaklaşımlar var idi.
İlginç olan bir doktorun idrar strerildir demesi ile başladı.
"Enfeksiyonunuz varsa bu da bulunur" demesi ile devam etti...
Modern tıp ta yeri olmadığını anlatırlarken, tekrar tekrar içmenin de yararlı olmadığı konusunda hatta zararlı olduğu konusunda da bir araştırma olmadığını anlattılar. Zaten tekrar tekrar içmeyi değil, sabahın ilk idrarını içilmesi öneriliyordu Avusturalya'da.
Günün orta idrarı da cilt kırışıklığına ve kulak ağrısında kulak kiri temizleme ve kulaktaki enfeksiyonun geçirilmesinde de kullanılmaktaymış... :-((( ilginç ve inanılmaz.

İşte o an içme dışında benim de birkaç deneyimim olduğu aklıma geldi.
Çocukken, arı ısırmalarında, ısırığın üstüne işemenin acıyı ve kızarıklığı aldığı söylenirdi... O zamanki çocuk aklı ile yapardık ta, gerçekten de acısı dinerdi. Neden olarak amonyak etkisi yaptığı söylenirdi.

Geçen sene bunu denedim. Ne zaman mı? Kırlık bir yerde elimi bıçakla kestiğimde bir arkadaş söyledi.
Biraz derin bir kesik olduğu için kan hemen durmuyordu.
Gerçekten de üzerine işediğimde anlık bir hafif yanma hissinden sonra kan akışı durdu. Acısı gitti. İşte bu akşamki Tabu belgeselini izledikten sonra bunlar aklıma geldi.

Öğrendiğim bazı şeylerde de; idrarın, antibiyotik, antioksidan ve sterilizör olduğu idi...

İlginç mi :) siz araştırın o zaman...

25 Eylül 2010

Ekmek Teknesi

Bu sabah ekmek almak için mahallemizdeki EKMEK TEKNESİ fırına gittim. Maltepe'de Feyzullah Caddesinin üzerinde bir apartmanın altında şirin bir fırındır.

Fırına gittiğimde "Kapalı" yazısı ile karşılaştım. Şaşırdım. Son zamanlarda ekmek üretimlerinde gözle görülür bir azalma vardı.
Esnafa sorduğumda "borçları vardı, bir de çok açıldılar" dediler.
İnsan ister istemez üzülüyor. Özellikle ekonomik kriz zamanlarında işletmelerin ekonomik veya başka nedenlerle kapanması insanı üzüyor.

Her ne olursa olsun, eski bakkallar misali, mahallenizde bir bakkalın, fırının, ayakkabı tamircisinin, sucu  ve elektrikçinin olması, hem mahalleye bir sıcaklık katıyor hem de acil isteklerinizde yürüme mesafesinde ulaşmanızı sağlıyor.

20 Eylül 2010

Yeni Türkü

Bu akşam tavan arasını karıştırırken Yeni Türkü'nün "Aşk Yeniden" kasedini (MC) bulmam beni ayrı bir sevindirdi...
Hatta çok sevindirdi. Oturup bilgisayarda bunu yazınca biraz eskileri karıştırmak, internette araştırma yapıp eskiklikleri de gidermek istedim. Google'a "Yeni Türkü" yazdığınızda 825.000 kaynak çıkmakta. Sanırım benim yazılarımdan sonra 2 tane daha artmış olacak :-)))

1988-89 yıllarında ilk kasedimi aldığımda Yeni Türkü severliğim başladı. Daha sonra üniversite hazırlık kursuna gittiğim ve harçlığımın yettiği haftalarda eski kasetlerinden almaya başladım. Buğdayın Türküsü kasedini aldığımda da tüm set tamamlanmıştı. Her ne kadar Buğdayın Türküsü diğerleri kadar hoşuma gitmese de seriyi tamamlamak bile benim için hoştu...
Edirne'de Saraçlar caddesine ışıkların oradan girdiğinizde solda kalan bir müzik dükkanı vardı. O sıklıkla ziyaret ettiğim bir yerdi. Zaten fazla kasetçi yoktu Edirne'de diye hatırlıyorum. İki elin parmaklarını geçmezdi. Bir zamanlar Nihan Ablamın doldurttuğu yabancı kasetler varken kaset çoğaltmak, doldurtmak yasaklanınca hazır kasetlere geçilmişti. İşte benim üniversite hazırlığı yıllarına rastlar Yeni Türkü severliğim.

Şöyle bir düşündüğümde bende iz bırakan, bazılarının sözlerini hatırladığım pekçok parçası var.
En sevdiğim ise Karanfil'di. Nedendir bilmem Karanfil şarkısına ayrı bir ilgi duyarım.
Karanfiller açıyordu o zamanlar gözlerinde, bir baksam kül olurudum yüzüne...
Hem sözleri hem ezgisi çok hoşuma gider.
Gerçi hoş, bu yazıyı yazarken de Bob DYLAN (CD:Desire)dinlemek te ilginç... Bu akşam ciddi bir eski zamanlar yaşamaya başladım. Bir ara Duru ile iş yaparken Duru'nun gençlik yıllarında hangi şarkıları sevecek nelerden hoşlanacak diye düşündüm. Bu durum insanı biraz daha yazmaya itiyor. Hayat ta askerlik gibi, her geçen gün bir rütbe alıyorsun. Sen istemesen bile belli bir zaman sonra çömezlikten ustalığa geçiyorsun. Senin yaptıklarını yeni gelenler yapmaya başlıyor. Sıra ile rütbe alıyorsun yükseliyorsun. Daha sonra da komutanlığa yükselip ilerliyorsun... Teümen, Üstteğmen, Yüzbaşı derken bir bakmışsın General olup diğer diyarlara gidiyorsun. Bir bakıyorsun ki er olarak başladığın hayat seni bir yere taşımış... İşte hayatı da kısca anlattım... :)

Tekrar dönecek olursak konumuza, lise yılları Yeni Türkü'yü tanımakla geçti. Üniversiteye geldiğimde ise evden uzak olmanın verdiği buruklukla olsa gerek daha da sever oldum Yeni Türkü'yü. Türk ezgileri olması, yeni bir akım olması ben cezbetmişti. Gitardan klasik kemençeye, blok fülütten uda kadar hemen hemen bizden olan her enstrüman vardı... Sanırım benim gibi pekçok kişiyi çekmesindeki nedenlerden biri de bu.
Ders çalışırken kasetleri dinlediğim şarkılar hep hatırımda, (bugün anlıyorum ki ders çalışırken müzik dinlemek yapılmaması gereken bir yanlış).

Bu sevgi ta 1997 ye kadar devam etti (üniversiteden 96 da mezun olduğumu düşünürsek) 1995 te Süper Baba'nın film müziklerinin de yapılması beni mest eden kasetlerden biri idi.

Sözlere bakacak olur isek yine gençleri fetheden sözleri görmekteyiz. Maskeli Balo ve Çember sanırım en akılda kalanlardan. Yoldan geçen ve 30-45 yaşları arasında birine soracak olursanız sanırım bu iki şarkıyı söylecektir. Telli Turna ve Fırtına da bilinirlik açısından takip eden şarkılarıdır.
Tabi radyo ve TV lerde sık çalınmasının nedeni ile hızlı tüketilmesi ve tüketmemiz için sık dinletilen şarkılar olması da cabası sanırım.

Bu durum taa ki 1997 ye kadar devam etti. Hepsi arı bir yetenek olan 3 kişi Fuat Oburoğlu, Cengiz Atakan ve Murat Buket'in ayrılması ile benim iyi dörtlü dediğim grup ne yazık ki ayrıldı. Bir daha da eski "DEM"ini veremedi... Her ne kadar yeni kanların gruba katılması ile devam edilse de 83-95 arasındaki tansiyonu yakalayamadılar.
Bana göre eski heyecan yok, amatör ruh yok, yaratıcılık ve bizden olma kısmı yok.
Bu akşam bir de sitelerini inceledim.
Eskiden 4 kemik kadrodan dediğim bazılarının video röportajlarını izlemek te çok keyifliydi. Yaşlar -biraz- ilerlemiş, olgunlukları biraz daha artmış (aslında eskiden de olgundular) eskiyi daha güzel ve daha iyi anlatıyorlardı.
(İzleyin: http://www.yeniturku.org/mura-buket  / http://www.yeniturku.org/videolar / )


Aynen:
Sessiz gelir yanıma
Başını dizime yaslar
Öylece uyur yağmur çiseler... demek gibi sanırım...

Her ne olursa olsun, dağılmış ta olsalar, o zamanki demin şarkılarını bana sevdiren YENİ TÜRKÜ yü hep sevmişimdir...
Aklıma gelenleri sizlerle paylaşmak istedim.
Eğer buraya kadar okuduysanız sanırım sizde Yeni Türkü sevenlerdensiniz.
Dünyanın Kapılarını açmanız dileklerimle.

Hakan

19 Eylül 2010

Bir Zamanlar

Bazen duyardım, "Geçmiş Zaman Olur ki Hayali Cihan Değer".
Ne demek olduğunu sanırım insan çatı arasını karıştırıken bir daha fark ediyor.
Ben de bu akşam azıcık çatı arası karıştırdım. Bir zamanlar aldığım kasetler, 3,5 lik disketler, zip drive dediğimiz IOMEGA 1 GB lik kartuş vb gibi birkaç eski teknoloji buldum.

İçlerinde en çok hoşuma giden de Yeni Türkü'nün Aşk Yeniden kasedi oldu. Hemen teybe taktım ve dinlemeye başladım.
Karanfil; en sevdiğim parça. Allahım, o ne güzel hatıralar. Aldı götürdü beni 1989 yılına, bu kasedi lisede iken almıştım. O zamanlarda Yeni Türkü benim için -ud ve kanunun, gitar ve fülütün, kabak kemane ile adını bilmediğim pekçok enstrüman ile güzel ezgiler yapan, pekçok enstrümanın birlikte çaldığı Derya Köroğlu'nun sesinden ruha hitap eden şarkıların söylendiği- bir gruptu. 1997 de ki dörtlünün dağılmasına kadar da böylele gitti.
Gerçi halen de varlar "AMA" eski tat ne yazık ki yok. (veya ben böyle düşünüyorum) 73 yılı kuşağı çocukları olarak sanırım bazı kuşaklar arasına sıkışıp kalmıştık.
(1980 lerde çocuk olup ne olduğunu anlamayan, Hipilerin düşüncelerinin ne olduğunu bilmeyen, karışmış saç ve sakal içinde olanlara veya üstümüzü başımızı batırdığımızda anneannelerimiz tarafından söylenilen kelime)
İşte benim de lise-üniversite arasındaki zamanda keşfettiğim bir gruptu Yeni Türkü.

Yeni Türkü deyince; Derya KÖROĞLU, Selim ATAKAN, Cengiz ONURAL, Fuat OBUROĞLU, Murat BUKET i hatırlıyorum.
Hele hele Karanfil şarkıların çaldıklarında tüylerimi ürpermesini halen anarım halen de içim bir hoş olur.
Sadece "Karanfil" mi, Fırtına, Eftelya, Başka Türlü Bir Şey, Yeşilmişik, Öyle Sevdik, Olmasa Mektubun, Vira Vira,  gibi şarkıları hep sevdim. Sanırım 60-70-80 doğumlu olanlar bile sevdi...

Ardında Süper Baba'nın o canım dizisinin film müzikleri geldi. Hatta dizinin girişinde bir klip kıtınsı vardı ki  fülüt ile o sesin nasıl çıktığını ve ruhun derinliklerine hitap edildiğini bugün bile anlayamam.

Geçen gün TV de müziğin insan üzerine etkilerini anlatan bir belgesel vardı. Bol bol psikologların konuştuğu güzel bir belgeseldi. İşte o an aklıma hangi müziklerden veya şarkılardan hoşlandığım aklıma geldi.
Tavan arasında bulduğum kaset te bu soruyu tam olarak kendime sormamı sağladı. (düşük bir cümle oldu, gece yarıs benden bu kadar idare edin)
Sanırım Türk Ezgileri ile bazı batı enstrümanları (gitar gibi) karışımı olan müzikler hoşuma gidiyor.
Yeni Türkü, Moğollar, M.F.Ö.,  bu gibi gruplara baktığımda hem Türk hem de Dünya enstrümanlarının harmanlanması ortaya çıkan ezgileri sevdiğimi fark ettim. Bugüne kadar bir müzik aleti çalamadım, sesim de şarkı söylemek için fazla "bet" tir. :) dolayısı ile dinlemek, bazen eşlik etmek bana yetiyor...
İşte bir tavan arasında bulunan bir kasetçik beni ta eski zamanlardan aldı bugünlere getirdi...

Geçmiş Zaman Olur ki Hayali Cihan Değer...
Boşuna dememişler, eskilerde yaşadıklarımız, o zamanlar, değerini bildiklerimiz/bilemediklerimiz, arkadaşlıklarımız çocukluklarımız hep güzeldi... Tabi bunları tatlı bir anı olarak hatırlamak, eskide kalmamak kaydı ile  :)))

Ara sıra tavan arasını karıştırmak güzel oluyor...
Bayramda seyranda ailenizin yanına gittiğinizde, kendi evinizde, eski tanıdık bir yere gittiğinizde;
Hadi... Siz de yapın.