6 Aralık 2015

Nerede Ne Zaman ne diyeceğini bilmek...

Bu akşam bir güzel sinirlerim zıpladı.
Şu an çok önemli değil neden zıpladığı...

Lakin yaklaşım farkının ne olduğunun bilinmemesi,
Verilen cevapların tartılmadan verilmesi,
İnsanın bir konu hakkında neden inat ettiğini bilmeden bilgisizce inat etmesi
ve benzer nedenlerle olanlar uzaaar gider...

Benim öğrendiğim ise başka.
Ne zaman benzer durumlarda olsam karşıma bazı sözler çıkar.
Ya biri söyler,
Ya bir yerden okurum,
Çıkar da çıkar... Önemli olanın bunları görmek olduğunu, sonrada anlamak olduğunu anladım.
Bakmak ile görmek arasında dağlar kadar fark var.

Günün kazanımı:

29 Kasım 2015

İhtiyaçlar İcatların Anasıdır...

İhtiyaçlar icatların anasıdır...

Önce aşağıdaki hikayeyi okuyun...


Okulda öğretmen, lise birinci sınıf öğrencilerine bir kompozisyon ödevi vermişti. Okulda öğretmen, lise birinci sınıf öğrencilerine bir kompozisyon ödevi vermişti. Konu şu idi: "Büyüdüğünüz zaman ne olmak istiyorsunuz?" Onbeş yaşındaki Monty, büyüdüğünde bir at çiftliği sahibi olmayı düşlüyordu. 


Ödevine bu düşünü sadece yazmakla yetinmedi, çiftlikte yapılması gereken binaların çizimlerini de ekledi. At çiftliği kesinlikle 300 dönüm olacaktı. Monty, ahırların yanısıra bir de, çiftliğinin orta yerinde yapmayı düşlediği bin metrekarelik kocaman bir evin planını da çizdi. Öğretmen, kompozisyon ödevlerini bir hafta sonra dağıtınca Monty’nin yüzü asıldı. Çünkü kağıdın tepesinde kocaman bir sıfır vardı. Bu yetmiyormuş gibi, öğretmen, sıfırın yanına bir de şu notu eklemişti: "Dersten sonra öğretmenler odasına gel. Seninle görüşmek istiyorum." Monty, öğretmenin söyleyeceklerini beklemeden, kendi merakını gidermek istedi. Ve öğretmenine, niçin sıfır verdiğini sordu. Öğretmen de onunla bu konuda görüşmek istiyordu: "Çünkü sen, büyüdüğün zaman ne olmak istediğini yazmak yerine, saçma sapan düşler yazmışsın." dedi. "Çocuksu düşlerini nasıl gerçekleştirebileceğini hiç düşünmedin mi? Bir at çiftliği kurmanın kaça mal olacağını hiç aklına getirmedin mi? Çok fakir bir ailenin çocuğu olduğunu bilmiyor musun?" Öğretmen bunları söyledikten sonra Monty’ye bir hak daha tanıdı: "Haydi şimdi eve git ve aynı konuda yeni bir kompozisyon yaz." dedi. "Yine öyle saçma sapan düşlere dalma da sana sıfır yerine doğru dürüst bir not vereyim." Monty evde, babasından yardım istedi. "Kusura bakma, sana yardım edemem, yavrum." dedi babası. "Bu öyle bir konu ki, tümüyle seni ve senin geleceğini ilgilendiriyor. Kararını sen kendin vermelisin..." Monty kararını o gece verdi. Yeni bir ödev yazmadı, ertesi gün öğretmene aynı ödev kağıdını getirdi. "Bana verdiğiniz sıfırı not defterinize rahatlıkla geçirebilirsiniz, öğretmenim." dedi. "Ben notumun değişmesi uğruna düşümü, idealimi değiştirmeyeceğim..."
...Monty, karşısındaki topluluğa yaptığı konuşmasını şöyle sürdürdü: "Size bu anımı neden anlattığımı da söyleyeyim" dedi. "Çünkü şu anda tümünüz, benim 300 dönümlük at çiftliğimin orta yerindeki bin metrekarelik evimde bulunuyorsunuz. Şimdi başınızı lütfen şöminenin üstünde duran şu çerçeveye çevirin ve çerçevenin içine bakın. Sıfır not aldığım kompozisyon ödevimi göreceksiniz orada." Monty bunları söyledikten sonra, o akşamki konuklarına bir de öğüt verdi: "Hiç kimseye, düşlerinizi küçümseme fırsatı tanımayın. Kim ne derse desin, siz sadece yüreğinizin sesine kulak verin." dedi...
Bu akşam, kayın pederim, tuvaletteki kaloriferin üzerinde duran tuvalet kağıdını istedi.
Bizim evde genelde üst raflardaki eşyayı almak için beni çağırırlar... :) 

Aklıma; tuvalet kağıtlarını dizmek fikri oluştu ve sifonun üzerindeki boş alanı değerlendirmek geldi. 
15 dakikada birşeyler ürettim ve astım... 
18 kağıdı asabileceğimiz ve kolaylıkla alacağımız bir düzenek oldu...

Asıl sıkıntı sonrasında başladı.
Eşim Seçil hiç beğenmedi. "Ne o öyle" ile başlayan yorumlar sonrasında, yaptığıma da yapacağıma da pişman bir şekilde yukarıda okuduğunuz hikaye aklıma geldi...
Yıllar önce okumuştum.

Gerçekten de hayatımızda yaptıklarımızı gerekli/gereksiz eleştiren, yaratıcılığınızı öldüren, takdir edilmeyen durumlar vardır.

Asıl önemlisi bunlara nasıl tepki verdiğinizdir.
Kabul edip sıradanlaşıyor musunuz? Yoksa yaptıklarınızın arkasında durup sonuna kadar gidiyor musunuz? Bu önemli...

Yaratıcılığınızı kaybetmeyin... Yüreğinizin sesine kulak verin...

23 Nisan 2015

Farklı olmalı baba, Farkında olmalı...

Akşam eve gelince seni karşılayan eşin ve kızınla zaman geçirmeli. 
Üstünü çıkarmadan heyecanla anlatılanları dinlemeli.
Daha elini yüzünü yıkamadan elinden tutulup, "hadi oynayalım baba" dendiğinde  burun kıvırmamalı.
Bugün çok çalıştım yorgunum dememeli.
Hemen sormalı eşine neler yaptın neler ettin demeli.
Evladıyla zamanın kıymetini bilmeli.
Yemek sonrası sofra toplanırken 3lü koltukta şekerleme yapmalı, azıcık ta sızmalı. :)
Çocuk gelip şunu yapalım tv izleyelim dediğinde gözlerinin içine bakıp, "hadi..." demeli.
Çocuk filmlerini bile ilgi ile izlemeli. Sormalı; "Bu kim? Ne yapıyor?"
   Azar da işitmeli "ama baba sende hiçbirini bilmiyorsun" dendiğinde cevap vermemeli. 
   Susmalı, hınzır bir çocukluk gibi başını yana çevirip sevgi ile bakmalı.
Tv izlerken mısır patlatmalı, onlarla birlikte yemeli.
Alışveriş merkezinde 1. dükkandan sonra ben "sıkıldım" siz gezin ben kahve içeyim demeli. 2., çok çok zorlarsa 3. dükkana -belki- sabretmeli. 
En fazla zamanı da oyuncakçı ve kitapçıda geçirmeli eşinin ve evladının arkasından...
Uyutmalı, hadi artık yatma zamanı demeli, yatınca bir ara gidip, yanaklardan öpmeli, Hadi uyuyalım artık, yarın uyanamayacaksın demeli.
Kızmak yerine, anlatmalı. Karın kızdığında da; "bir dakika, neden kızıyorsun, anlatsana" demeli.
Oyuncak alırken, seçmesine izin vermeli, sadece limit koymalı. "sadece 1 tane veya şundan 2 tane, veya 30 TL"
Ses yükselmemeli, şöyle bir "baktı" mı da anlaşılmalı... Sözsüz iletişimin piri olmalı.

Bak o zaman mutlu oluyor musun? Olmuyor musun? 
Denemesi BEDAVA

:)))  Ben mi? Hepsini yaptım, yapıyorum, yaradan izin verirse.........., :) ;) 
anladınız siz onu...

24 Şubat 2015

Çağrı Merkezleri aramaları ve sorguya çekilme.

Bu sabah 09:10 da bir cep telefonumdan bir çağrı aldım. 444 x 444 numara XXXXXX Bankası adına aradığını, kampanyaları hakkında bilgi vermek istediklerini söylediler. Sabah sabah pek havamda olmasam da nezaket olarak "buyrun" demiş bulundum.

Telefondaki hanım efendi;

Doğum tarihimi sordu; paylaştım. 
Anne adımı sordu...  (ne bu sorgu!!!)  "Hanım efendi, siz bilgi paylaşacaksınız, benden bilgi almayacaksınız" deyiverdim. 
Bu arada da şüphelenmeye başladım. Bu özel sorular soruluyor ise; hayırdır? altı üstü kampanya bilgilendirmesi... "Zaten bilgileriniz var" deyiverdi telefondaki hanım.

"ilk iki harfini ben söyleyeyim, diğer iki harfin siz söyleyin" deyince, beni beklemeye aldı...
Biraz sessizlik...  ... ...  ...
"Teşekkür ederiz" dedi... kapadı.

Bu ne sabah sabah???

Çağrı merkezleri hiç şüphesiz bankaların maliyetlerini azaltan bir uygulama da...
Kampanya paylaşımında, güvenlik için abartı sorguya çekmeler de gerçekten abartı...
Askerliğini yapanlar hatırlayacaklardır. Parolalar bile iki yönlüdür, soran ve cevap verenin birer cevapları vardır.
Madem cep telefonumu ve bilgilerimi biliyorsun, -uzak bir ihtimal ya- cep telefonumun gerçekten benim tarafımdan açıldığından emin değilsen, karşılıklı bilgi alırsın. 
Bir bilgiyi teyit edersin. Örn doğum yılımı sen söylersin, doğum günümü benden istersin,
Adres olarak halen xx sokakta mı oturuyorsunuz diye sorarsın karşındaki bir sonrakini cevaplar.

Kaldı ki -tekrar ediyorum- amacın bilgi vermek, bilgi almak için sorgulamak değil.

Sabah sabah 444 lü numaradan gelen telefonla güne başladık.